2018/02/16

Kuzu mu, Tavuk mu?


(Kedi Köpeklere Destek Olmak için Tavuk Balık)

Boğazlamak

Zeynep Ebru Aksoy

Hayvan eti[i] yemek kültürel bir konu.. 



Bir dönem hayatın beni taşıdığı bölgede rahat şekilde birlikte yaşayan pek çok farklı kültürden gruplar vardı. Kore kökenli dostlar, mahallelerinde hiç başıboş köpek olmadığını bir vesile ile söylediklerinde anlamamıştım önce. 

Bir kaç dakika sonra bunun vurgulanmasının nedeninin, Korelilerin köpekleri bir güzel kesip yediği ve bu nedenle bu arkadaşlarımın çocukluklarında sevdikleri sokak köpeklerinin  kaybolması olduğunu farkettim. Birine özellikle çok sevdiği bir köpeğin kesilip yenmesi çok ağır gelmişti. Koreli mahallelerinde sokak köpeği barınamıyordu.. Bana bunu anlatmaya çalışıyorlardı.


Kazaklar atları ile gurur duyuyor, geleneksel cirit oyunları için özellikli atlar yetiştiriyorlardı. Sonra da her kutlama yemeğinde, en prestijli yemeklerini, kadınlara, hem de Türkiyeli kadınlara gösterdikleri nezaket çerçevesinde önce bana sunuyorlardı; at eti. Ben de yiyordum. Bir yandan içimde güçlenmekte olan ikinci bir ses vardı, evet. Ama sonuçta yiyordum. Giderek yemekler boğazıma diziliyor, iştahım kesiliyor, tabağımdaki et parçasının kısa süre önce ayrılmaz parçası olduğu canlı gözümün önüne geliyordu.. İçimden bir gölge geçiyordu, ama silkinip yiyordum. 


Mutfak işlerine meraklı ve bu konuda epey becerikli bir kişi olarak et yemeklerini de kendim yapar ve severdim. Kediciklerimi köpeciklerimi sever, onlarla oynar, sonra benim için gözden uzak bir yerlerde boğazı kesilmiş bir başka dört ayaklının ceset parçalarını bir güzel terbiye eder, pişirir yerdim.. At etini kendim hiç pişirmedim ama sunulanları hep yedim ve hatta beğendim.. 


Diğer Türkiyeli arkadaşlar ise - en azından  benim çevremdeki çoğu - at yiyemiyordu. Bazıları dinî inançları nedeniyle (toynak sayısı?) yemiyordu. Ama bir gün biri, ekibimden genç bir mimar, bütün içtenliği ile hayret içinde dedi ki “ama nasıl olur?! Atlar bizim dostumuz, ben at yiyemem!” Üstüne de kuzu yemek istediğini söyledi. 


İşte o anda kalakaldım. Gönül gözüm açıldı.. Tüm rahatsızlıklarımın nedenini anladım. “Ali, kuzular bizim düşmanımız mı ve biz düşmanlarımızı yer miyiz?” doğal sorularını üstün körü ortaya attım ama onunla bu konuyu konuşmanın anlamı da yoktu. Gereği de.. Benim kafa zaten gitmiş, bir ışık yanmıştı - nihayet.. O anda, evet bir anda, aydınlandım. Tüm hayatım boyunca programlandığım bir büyük yanlışı, bir birikim ve hazırlık süreci olsa da, aslında bir anda gördüm.. İçimden,  yüksek sesle “bir daha hayvan yemeyeceğim!” dediğim zaman gözlerim sulandı. Sulugözümdür.. Yemediğim için kurtardığım kuzular, koyunlar, danacıklar geldi gözümün önüne. Tamam, böyle bir hesap yok. Ama bir gün olacaktı. Talep olmadıkça hayvanlar da et olarak para etmeyecekti..


Çok yoğun bir dönemimdi ve bu konularda hiç okumuşluğum yoktu. Konunun vicdani, felsefi, hukuki yönlerinde birikmiş olan değerli düşüncelerden de haberim yoktu. Sadece kendi içimin rahatlığı için hayvan yemekten vazgeçtim. Bazı hayvanları severken diğerlerini boğazlamanın ne kadar şizofrenik bir durum olduğunu derinden hissettim ve bu ikilemden kurtulduğum an hafifledim.. İçime huzur doldu..




Ve şimdi diyorum ki;

Henüz hayvan yiyor olabilirsiniz. Çok seviyor ve damak tadınızdan vazgeçemiyor olabilirsiniz.

Bu konuda çok değerli fikir birikimleri var; adalet, türcülük, felsefe, tarih alanlarında. Onlara daha sonra bakmak isteyebilirsiniz.
ünümüzde et (= hayvan cesedi) üretiminin ne korkunç haller aldığı gerçeğini bile sonraya bırakabilirsiniz.  (Gerçekten bırakabilirseniz...) 


 “[Evcil tavuk ve inek], .... dünyada yaşamış en şanssız calılardır. Hayvanların evcilleştirilmesi yüz yıllar geçtikçe giderek daha zalimce bir hâle gelen bir dizi vahşi uygulama sayesinde olmuştur.”

Harari, Y. N., Hayvanlardan Tanrılara - Sapiens, Kolektif Kitap, İstanbul 2016, syf 104




Kedi köpeklere yardım edebilmek için tavuk, balık, kuzu, at boğazla(ma)mak.. Hayatınızın bütününde ne yapacağınız, hayvanlarla ilişkinizi nasıl belirleyeceğiniz sonuçta kendi bireysel ve tamamen içsel kararınız. Sizin (ve sadece sizin) vicdanınıza kalmış bir konu.. Ama, adı hayvanlara destek ya da hayvan koruma olan bir etkinlikte hayvan yeme konusunu bir düşünün.. En azında en kendi karakter bütünlüğünüz, sonuçta şifanız için..  



Köpeklere para toplamak için balıkları nefessizlikten öldürmek zorunda değilsiniz. Yıllarca taze balık diye bildiğim şey, aslında nefes alamadığı için çırpınan balıklar..
 


Kedi evi yapmak için 14-15 yıl yaşayabilecek tavukların, çoğunuzun kendi elleriyle yapamayacağı şekilde boğazlanmasına neden olmak zorunda değilsiniz. Tavuklar pek çok başka tavuğu ve insanları yüzlerinden ayırt edebiliyorlar. Bizim gibi hayatta kalmak için mücadele ediyorlar.



Bir öğün de hayvan yemeyiverin. Bazı hayvan türlerini desteklemek istediğiniz günlerde diğer türleri yemenin şizofrenik ikileminden kurtulun..



Ne yaptığınızı farkedin... İç huzurunuz ve içsel bütünlüğünüz tamamen sizin elinizde. Minik, minicik bir “fedakârlık” (?) yapmış olmak belki derinlerinizde bir şeylere dokunacak. Bunu denemeye değer..

Bir şey kaybetmezsiniz. Gülün, eğlenin, paranızı toplayın.

Bunlar için hayvan boğazlamaya ihtiyacınız yok..




[i] “Kayısı da pek etliymiş” demez miyiz mesela?

2016/04/13

Mezun Olmak

Aynı okuldan mezun olmak ya da sadece bir sınıfın bitip bir üst sınıfa geçmek gibi..
Bir çalışma - emek - öğrenme dönemini tamamlamak.
O alanda bilinmesi gereken temel şeyleri biliyor olduğunun tescil edilmesi..

Hayat okulu böyle (de) işliyor sanırım..
Sadece resmi okulda değil, hayatta da aldığımız bazı dersler var. Daha da güzeli onların  da tamamlanması ve sınavdan geçmek diye bir şey var!..

Okul yıllarımı özledim şimdi.. Bir şeye bitti deyip sonrasına bakmak ne kadar keyifliydi..

Aslında bu süreç devam ediyor da biz farkına varmıyoruz sanırım.

Sabah farkettim, siz de farkedin diye yazmak istedim.. Devletin elimize diploma vermiyor olması pek çok konudan kendi hızımıza göre mezun olmadığımız anlamına gelmez. Bunu görelim keyfini sürelim..

Yaşam derslerimizden birini daha, ne bileyim, herkes kendine göre,
-          Kendini kabalıklardan, saygısızlıklardan, şiddetten, şiddetin her türlüsünden korumak, bunu kabul etmemek (bu arada bu dersin alt başlığı iletişimde şiddet / şiddetsizlik, gözden kaçmasın)
-          Çok, sevmediğin işlerde ve kötü şartlarda çalışmak gerektiğinin bir yanılsama olduğunu anlamak,
-          Bu dünyaya özgü gergin ortamlarda içindeki o sakin dengeli sesi duyabilmek, bu sesi yansıtarak ona göre davranabilmek,
-          Vazgeçilmez olmadığımızı, dünyanın merkezinde olmadığımızı, sadece bu eşsiz büyük sistemde minik bir nokta olduğumuzu, bağlı bulunduğumuz süperorganizma (deyim, arılar, kuşlar gibi pek çok bireyden oluşan ama sürü halinde davranan canlılar için kullanılır. Ben burda biraz esnettim) olmadan hiç bir halt olmadığımızı kabul etmek ve bu bilinçle davranmak,
-          Arada bazı kavramları esnetmenin iyi olduğunu unutmamak.. :)
-          Aynı zamanda bu süperorganizmanın bizi her an ve her şekilde desteklediğini, bu destekten yararlanabilmek için sadece bunu görmek ve kabul etmek gerektiğini heyecanla keşfetmek,
....
vermek, mezun omak! :)

Artık neler varsa çalıştığımız, bu konulardan mezun olduğumuzu veya istediğimiz zaman çalışıp dersleri verebileceğimizi unutmayalım.
Tabii ki mezun sözcüğüne de baktım.. :)
Türk Dil Kurumu (14.4.2016)
mezun sıfat (me:zun) Arapça meʾẕūn
1. sıfat Bir okulu bitirerek diploma almış (kimse)
"Bu kitabı ilk okuduğumda, çiçeği burnunda bir fakülte mezunuydum." - A. Ağaoğlu
2. İzin almış, izinli
"Vedia'dan öğrendim, seyahate çıkacakmışsınız, mezunmuşsunuz." - P. Safa
3. Bir iş için yetki verilmiş, yetkili
"Bunu yapmaya mezun değilim."

Bu örneği beğenmediğim için şöyle değiştirdim:
"Bunu yapmaya mezunum"

Mezunuz!.  
:)